DÜŞÜNÜYORUM ÖYLEYSE YAZARIM!

Makale yayınlanma tarihi:22 Ocak 2019, Salı - 12:40

Yazı yazmayalı çok uzun zaman oldu, aslında bu arada hep yazmak istediğim konu ve konuklar oldu.

Düşünmeyi hobi olarak yapmaya başlayalı beri vakit buldukça okumaya gayret ettim. Her türden ve her düşünceden yazarla tanıştım…

Zaten bu yazı da gündemle ilgili değil…

Ben size bir kitaptan, usta bir futbolcunun biyografisinden ‘düşünüyorum, öyleyse oynarım ‘ diyen bir ustadan bahsetmek istiyorum…

‘Mental açıdan tamamen dikkatsiz olmayan tek hocam , beni 15 yaşımdayken Brescia altyapısından çıkarıp A takıma koyan Mircea Lucescu’ydu ‘’ diye hayatını anlatmaya başlıyor usta ..

Barcelona’dan gelen transfer teklifini ‘hiç farkında olmadan, futbolun lüks ürünler piyasasında önemli bir pazarlığın nesnesi haline gelmek ‘ olarak yorumlarken,

Barcelona’nın kendisine yaptığı transfer teklifi de oldukça ilginçtir, Barcelona kendisine şöyle bir teklifte bulunur;

‘’Eğer sen bize katılırsan, kendini eşsiz bir konumda bulacaksın. Altyapımız La Masia, bizim medarıiftiharımızdır; başka hiçbir kulüpte benzeri yok. .Tıpkı bir saat gibi işliyor; yanlış notalara basılmasına izin verilmeyen bir flarmoni orkestrası gibi. Her yıl altyapıdan Barcelona forması giymeye hazır futbolcular çıkar. Şampiyon futbolcularımız sen hariç, altyapıdan çıktı. Yaptığımız muazzam bir iş fakat aynı zamanda çok da emek istiyor. Bazen kazanmak insanı tüketir‘’

2006 Dünya Kupasında penaltı atışları için topun başına geldiği ve penaltı atışına kadar geçen süreyi tasviri de oldukça ilginçtir ; ‘’Topu okşamak, kesinlikle yapmam gereken bir hareketti. Sonra kafamı gökyüzüne kaldırdım ve yardım istedim zira Tanrı vardıysa kesinlikle Fransız olamazdı. Uzun ve gergin bir nefes aldım. Nefes benimdi ama pekala ayın sonunu getirmeye çalışan bir işçinin,boktan bir zengin işadamının ,bir öğretmenin, bir öğrencinin, turnuva boyunca yanımızdan ayrılmayan gurbetçilerin, varlıklı Milanolu hanımefendinin veya sokağın köşesinde bekleyen bir fahişenin olabilirdi .Tam o anda bu saydığım insanların hepsiydim ‘’

TEKNİK DİREKTÖRLER HAKKINDA

Bu futbol virtüözü çalıştığı bazı teknik adamlar hakkındaki izlenimlerini de şu şekilde aktarıyor ; CONTE; Konuştuğu zaman, ağzından çıkan kelimeler size saldırır. Sözleri zihninizin kapılarını, çoğu zaman vahşice, kırar ve içinize işler. Kendime kaç defa ‘’ Vay anasını ‘ Conte bugün yine çok doğru bir şey söyledi ‘dediğimi hatırlayamıyorum bile…

‘’Conte işiyle tamamen bütünleşiyor; en çok zevk aldığı şey de bu. Oyuncular üzerinde teknik direktörün mü yoksa taraftarların mı daha çok etkisi olduğunu anlayamadım fakat her halükarda fark yaratan birileri var‘’

Dünya Kupasında Lippi’nin maçtan önce takımı konferans salonunda toplayıp yaptığı şu konuşma ise sadece onun değil tüm takımın benliğine yer etmiştir :

LİPPİ ‘’Gazetecilerle çok fazla konuşuyorsunuz .Tek bir satır bile tutamayan casuslarsınız herifler takımın olan biten her şeyden anında haberdar oluyorlar.

Neden böyle ?

Size güvenemiyorum bile.

Lippi ‘nin o anki halini de ‘ ‘Tek kelime etmemize bile izin verilmemişti,tam anlamıyla monologdu .Kendine hakim olamıyordu .Suratı öfkeden kıpkırmızı kesilmişti ve boynundaki damarlar patlayacak gibiydi, frenleriyle oynanmıştı ‘’ diye açıklar.

Teknik Direktör anılarında şüphesiz ki en ilgi çekeni ise FATİH TERİM hakkında yazdıkları

FATİH TERİM

‘’Terim kurallara alerjisi olan dikkat çekici ve tuhaf bir adamdı. Daha en başından uzun süre görevde kalamayacağı belliydi ve zaten kısa bir süre sonra Milan’dan kovuldu.

Milan’dan önce ufak, düşük profilli ve istediği gibi davranmasına izin verilen kulüplerde çalışmıştı. Ancak burası Milan’dı ve işler farklı yürürdü.

Terim öğle yemeklerine geç gelir, Big Brother ( Biri bizi gözetliyor) izleyebilmek için erkenden ayrılıp Sinyor Bic’i tek başına bırakırdı.Kendisini Mlano’da J.Travolta gibi cafcaflı kıyafetlerle dolanırken görebilirdiniz.

Milan gibi bir takımda, iletişimin her zaman önemli ve mükemmel yönetildiği bir kulüpte medya ile ilişkilerini tamamen kesmesini öneren ve kendisini gölgesi gibi takip eden deli bir çevirmeni vardı.

Çevirmenin Terim’in anlattıklarını çevirmede de sıkıntısı vardı .

Terim vücut dilini de kullanarak ,Türkçe ‘’Çocuklar sezonun en önemli maçlarından birini oynayacağız, Birçok insan bizi eleştiriyor ama ben size güveniyorum. Vazgeçemeyiz. Bizden çok şey bekliyorlar ve bizim de insanları hayal kırıklığına uğratmamak sorumluluğumuz var ,Bunu kendimiz ,kulüp , başkan ve taraftar için yapalım.

Hayatta insanın kafasını dik tutması gereken anlar vardır, Bizim için bu anın geldiğine inanıyorum .Hadi ,çocuklar .Hadi‘’derdi .

Çevirmen ise hareketsiz bir şekilde öylece durur ve İtalyanca şunları söylerdi ; ’’Yarın Juventus geliyor, kazanmamız lazım‘’

Biri 5 dakika diğeri 5 saniye konuşurdu.

Terim şöyle derdi ‘’ Oyunumuzun merkez noktası olacaksın, Oyunu sen yöneteceksin ,fakat acele etme ve zorlama. Durumu tart ve topu en müsait oyuncuya ver..

‘Özellikle ilk günlerdeki takım toplantıları unutulmazdı .Terim eline bir tebeşir alıp tahtaya bir dair çizerdi. Her dair bir oyuncuyu temsil ediyordu fakat bir süre sonra tahtada o kadar çok karalama ve yazı olurdu ki, hangi dairenin kimi temsil ettiğini anlamak imkansız hale gelirdi.

Tam bir kaos , sadece kaleci kim olduğunu bilirdi’’

İSTANBUL HATIRASI

2005 yılında İstanbul’da oynanan ve Şampiyonlar liginin unutulmaz finalleri arasına giren maç sonunda yaşadıklarını da şöyle dile getirir;

‘’Futbolu bırakmayı düşündüm çünkü İstanbul’dan sonra her şey anlamını yitirmişti.2005 yılındaki final beni adeta nefessiz bırakmıştı. Hepimiz el ele tutuşup Boğaziçi köprüsünden toplu intihar ettik. Meşhur İstanbul boğazı, aşırı dar olduğunu kanıtlamıştı. Öylesine dardı ki, İstanbul’da yaşadığımız tecrübe, içimize kaçan ve çıkarılamayan bir fitil gibiydi.''

''Bizi mental olarak yok etmişlerdi, içimizdeki hasar daha o anlarda belliydi ve saatler ilerledikçe durum sadece daha kötüye gitti. Uyku bozukluğu, öfke depresyon ve kocaman bir hiçlik hissi. Birden fazla semptomu olan bir hastalık icat etmiştik. ; adı İSTANBUL SENDROMU’ydu.''

‘’Her zaman insanın en zor anlarından çıkaracağı dersler vardır. İnsanın kendini zorlayarak o umut kırıntısı ve altın öğüdü bulması ahlaki bir yükümlülüktür. Belki de o anı tanımlayan zarif bir cümle bularak yolculuğun kolaylaşmasını sağlayabilirsiniz. Aynısını İstanbul’la ilgili olarak da denedim fakat şu kelimelerin ötesine geçemedim: Böyle işi s...yim…''

Evet , size ‘ sadece futboldan anladığını söyleyen futboldan da anlamıyordur ‘’ diyen ilk keşfedeni Lucescu olan büyük oyuncu ANDREA PİRLO’nun hayat hikayesinden bir kesit sunmaya çalıştım…

Okuyalım arkadaşlar

Bizim de başkalarının da en büyük düşmanı cahilliktir….

Hoşça kalın …

YorumlarHiç Yorum Yapılmamış.     'İLK YORUMU SEN YAP'

Adınız Soyadınız:

E-Postanız:

Yorumunuz:

10 + 8 = ?

 




En Son Haberler
AnketTümü
Yeni Sitemizi Beğendiniz mi?
 
haber yazılımı: buki