


Şair Can Yücel, Adana Cezaevi’nde Gördüğü Gençleri 42 Yıl Önce Yazmış, Gazetemiz Cumhuriyet’e Yollamıştı:
“Sen ey demir parmaklıklarda barfiks yapan
Ranzalarda parende atan
Sportmen ve kahraman Türk gençliği”
Aradan 42 yıl geçti. “Bir şey değişmedi” dersem o günlere haksızlık etmiş olurum. Zira devrimcilerin medresesi olan hapishaneler; şimdi bir tweet atan, söz söyleyen, mitinge katılan herkesin evi oldu.
Bakıyorum, cumhurbaşkanı ülkeyi darbe anayasasından kurtarmaktan bahsediyor. Aynı anda DEM’liler MHP’lileri, MHP’liler DEM’lileri öve öve barış hikâyeleri anlatıyor. Sözde demokratik anayasa için 400 parmak pazarlığı yapılırken mevcut anayasadaki haklarını kullananlar hapishanelere doldurulmaya devam ediyor.
HAPİSTEKİ GENÇLİK BAYRAMI
Biliyorsunuz. Gazeteci Furkan Karabay iki hafta önce tutuklandı. Ne cinayet ne adam yaralama ne torbacılık... Sebebi haber, yazı ya da mesaj. İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’nın soruşturmalarını eleştirdiği için, İstanbul Cumhuriyet Savcılığı tarafından gözaltına alınıp İstanbul cumhuriyet savcılarını hedef göstermekten tutuklandı. Yanına bir de cumhurbaşkanına hakaret süsü eklendi. Karabay, böylece 29. yaş gününü kutlayacağı gün, üçüncü hapisliğini gördü. Yetmedi. Haberlerini paylaştığı Twitter hesabı kapatıldı. Onun yerine açtığı ikinci hesabı da...
Sırf gazetecilik yapmasın diye eli kolu bağlanmadığı kaldı!
Öğrendim ki Furkan, bu kez 15 kişilik bir koğuşta kalıyormuş. Koğuştakiler ise aslında adını bile duymadığımız gençlermiş. 19 Mart sonrasında protestolara katıldıkları için 19 Mayıs’taki gençlik bayramına ranzalarında uyanmışlar. Bayramı hapiste kutlamışlar.
Furkan’dan rica ettim. Her şeye rağmen gazetecilik yapıp, hapiste mikrofon imkânsız olsa da o gençlere kâğıt ve kalem uzatmasını istedim.
Yaptı da... Bakın kimleri hapse atmışlar!
GARİBAN BİR AİLENİN EVLADIYIM
Semih Çağan: 25 yaşındayım. İstanbul Üniversitesi Biyoloji Bölümü’nde yüksek lisans öğrencisiyim. Aynı zamanda tarım atıklarından plastik natifi malzemeler üreten bir firmada Ar-Ge mühendisiyim. 24 Mart günü cumhurbaşkanına hakaret gerekçesiyle şafak vakti evimden operasyonla alındım. Bizim “siyasi tutsaklar” olduğumuz söyleniyor. Ancak hiçbirimizin siyasetle alakası yok. Tek isteğimiz adil, demokratik, modern bir ülkede yaşamak. Özgürlüğüm için 30 Mayıs’taki mahkemeye gün sayıyorum. Dışarıda özgür bir ülkede yaşamak için mücadeleme devam edeceğim.
Burak Yıldız: 18 yaşında hayata tutunmaya çalışan gariban bir ailenin evladıyım. Bize atılan suçlamalarla, daha ortada bir delil bile yokken, 70 gündür Silivri’nin soğuk bir koğuşuna hapsedildim. Burada şunu anladım ki hapse atılmak için hakkımızı savunmamız yetiyormuş. Koskocaman Türkiye Cumhuriyeti’nde bu denli saçma sapan şeylerin olması beni üzüyor. Daha adaletli ve demokratik haklarımızın korunduğu bir Türkiye’de yaşamak istiyorum.
Eyüp Can Şahin: 18 yaşındayım. Çalışıyorum. Sadece meraktan gittiğim miting alanında polisler tarafından şiddete uğradım. Anayasal demokratik haklarımı kullanmak dışında hiçbir şey yapmadım. Protesto en temel anayasal haklardan biridir. Hakkımı kullanırken bana isnat edilen suçu gerçekleştirmedim. Zira gerçekleştirdiğime dair hiçbir hukuka uygun delil bulunmamakta. Bu süreçte işimden oldum. Ailemden ve özgürlüğümden mahrum kaldım.
ASKERLİK PARAMI BİRİKTİRİYORDUM
Mahsuni Kahraman: 19 yaşındayım. 18 yaşıma kadar köyümde hem okuyan hem çalışan biriydim. Son bir senedir maddi sebeplerden dolayı İstanbul’a çalışmaya geldim. Çalıştığım yerde temizlik görevlisiydim. Askere gitmeme az kalmıştı. Askerlik paramı biriktiriyordum. Sonra yeğenimle birlikte 24 Mart Pazartesi günü anlaşıp Saraçhane’ye demokratik hakkımızı savunmaya gittik. Miting bitince eve dağıldık. Sabaha karşı 5’te evimden terörle mücadele tarafından alındım. Şu an 65 gündür yeğenimle birlikte suçsuz yere cezaevinde tutuluyoruz. 30 Mayıs’taki mahkemede tahliye olmayı ümit ediyorum.
Nuri Arslan: 28 yaşındayım. Modellik yapmaktayım. Bu esareti yaşayan birçok öğrencinin abisiyim. Başarılı, hayat dolu, pırıl pırıl bir gençlik. Ben onları iyi ki tanımışım. Siz de tanısanız emin olun çok sever ve onlarla gurur duyarsınız. Ama gerçekten burada tanışmamıza gerek var mıydı? Biz bu ülkenin bugünüyüz, yarınıyız. Dört duvar arasında bile parıldayan gençler, hapse atılarak hem ülkemize hem geleceğimize yazık ediliyor. Çünkü bizim ne başka bir ülkemiz ne de başka bir gençliğimiz var.
Gençlik bayramının gençlerinin anlattıkları böyle...
ANAYASASIZ ANAYASA YAPMA MASALI
Görünen köye kılavuza gerek var mı?
Baronlar, katiller, karaparacılar kırmızı halıda yürürken meydanlardan alınıp hapishanelere doldurulan gençlerin hikâyesi bize bir şey söylüyor. Eldeki anayasayı gösterenler, öbür ellerindeki sopayı gizliyor. Barış masalı ise yapılan pazarlığın örtüsü olarak yine tarihteki yerini alıyor. Oysa ellerine almadıkları mevcut anayasa bu haliyle bile, haklara saygılı demokratik hukuk devleti ilkeleriyle, Edirne’den Silivri’ye Diyarbakır’dan İstanbul’a herkes için pazarlıksız bir barış vaat ediyor. Haliyle sorun anayasadan değil, onu uygulamayandan kaynaklanıyor. Buna rağmen, anayasa tanımayanlar, anayasa olsun diye, anayasa yapıyor!
Ayak izlerimizi bıraktığımız yol, bizden önce adımlayanların eseridir. Tökezlemeden ilerliyorsak, bizden öncekilerin toprağa deneyim diye bıraktığı kan, ter, gözyaşı sayesindedir.